ROBBIE
«Doksan sekiz - doksan dokuz - yüz!» Gloria tombul kolunu gözlerinden çekerek bir an öyle durdu. Güneşte yüzünü buruşturup her yöne birden bakmaya çalışarak dayandığı ağaçtan dikkatle birkaç adım uzaklaştı. Sağdaki ağaççıklara doğru baktıktan sonra arkalarındaki gölgeli yeri incelemek için biraz geriledi. Bahçe çok sessizdi. Yalnızca böceklerin hiç sona ermeyen vızıltıları ve zaman zaman da öğle güneşine meydan okuyan dayanıklı bir kuşun cıvıltıları duyuluyordu. Gloria alt dudağını sarkıttı. Eve girdiğinden eminim. Ona belki milyon kere bunun haksızlık olduğunu söyledim. Küçücük dudaklarını sıkıca birbirlerine bastırarak kaşlarını çattı. Kararlı bir tavırla bahçe yolunun gerisindeki iki katlı eve doğru gitti. Ancak o zaman arkadan gelen hışırtıyı, sonra da Robbie’nin madeni ayaklarının o çok belirgin ve ritmik sesini duydu. Hızla döndü. Arkadaşı zaferle saklandığı yerden çıkmış «Sobe!» demek için ağaca doğru gidiyordu. Gloria üzüntüyle, «Bekle, Robbie!» diye bağırdı. «Bu haksızlık! Ben seni buluncaya kadar koşmayacağına söz vermiştin!» Robbie’nin dev adımları karşısında küçücük ayaklarıyla bir şeyler başarabilmesi imkânsızdı. Hedefe on adım kala Robbie yavaşladı. Gloria son bir defa hızla atılarak robotun yanından geçti ve ağacın gövdesine elini vurdu. Sonra neşeyle sadık Robbie’ye döndü. Robotun fedakârlığını büyük bir nankörlükle ödüllendirdi. Robbie’yle iyi koşamadığı için acımasızca alaya başladı. Sekiz yaşındaki kız olanca sesiyle, «Robbie koşamıyor!» diye bağırdı. «Ben onu her zaman yenebilirim! Onu her zaman geçebilirim!» Bu sözleri tiz bir sesle, şarkı söyler gibi tekrarlıyordu. Robbie cevap vermedi tabii. Çünkü konuşamıyordu. Onun yerine elleriyle koşacağını işaret etti. Usul usul küçük kızdan uzaklaştığında Gloria sonunda robotun peşinden koşmak zorunda kaldı. Çaresizce daireler çiziyor, ellerini uzatmış Robbie’yi yakalamaya çalışıyordu. «Robbie!» diye bağırıyordu. «Dursana!» Soluk soluğa gülüp duruyordu. Sonunda robot birdenbire dönerek Gloria’yı yakaladı ve döndürmeye başladı. Gloria’nın bütün dünyası bir an tersine döndü. Aşağıda masmavi bir gökyüzü vardı şimdi. Yukarıda da yeşil ağaçlar boşluğa doğru uzanıyorlardı. Sonra küçük kız kendini yine çimlerin üzerinde buldu. Robbie’nin bacağına yaslanmış, robotun sert, madeni parmağını tutuyordu. Küçük kız sonunda rahatlıkla soluk almaya başladı. Annesini taklit ederek saçlarını düzeltmeye çalıştı. Elbisesinin yırtılıp yırtılmadığını anlamak için eğildi. Elini Robbie’nin gövdesine vurdu. «Yaramaz çocuk! Seni döveceğim!» Robot gerileyerek elleriyle yüzünü örttü. Gloria, «Hayır, bunu yapmayacağım, Robbie,» diye ekledi. «Seni dövmeyeceğim. Ama artık saklanma sırası bende, çünkü bacakların benimkilerden uzun. Hem bana seni buluncaya kadar koşmayacağına söz vermiştin.» Robot başını salladı. Altı paralel kenarlı yüzeyden oluşan kafası, yine altı paralel kenarlı yüzeyden oluşan gövdesine kısa, esnek bir boruyla bağlanmıştı. Robot yavaşça ağaca doğru döndü. Işıklı gözlerinin üzerinde madenden, saydam bir tabaka belirdi. Gövdesinden düzenli, titreşimli bir tıkırtı yükseldi. Gloria, «Sakın bakma ve sayıları da atlama,» diye onu uyarıp saklanmak için koştu. Saniyeler değişmeyen bir düzgünlükle tıkırdayarak geçti. Robbie yüze geldiği zaman göz kapakları yukarı kalktı. Robot ışıltılı kırmızı gözleriyle bahçeyi taradı. Bakışları bir an bir kayanın arkasından çıkmış renkli basmaya ilişti. Birkaç adım attı ve Gloria’nın gerçekten kayanın arkasına saklanmış olduğunu anladı. Ağır ağır, çocukla ağacın arasında kalmaya dikkat ederek ilerleyip kızı iyice görebildiği bir yere kadar geldi. Artık Gloria’nın da Robbie’nin kendini görmediğini düşünmesi imkânsızdı. Robot kolunu kıza doğru uzatıp diğer elini de bacağına vururken bir şangırtı duyuldu. Çocuk suratını asarak kayanın arkasından çıktı. Büyük bir haksızlıkla, «Görünmeden baktın!» diye bağırdı. «Zaten saklambaç oynamaktan sıkıldım. Beni dolaştırmanı istiyorum,» Ama Robbie bu haksız suçlama yüzünden kırılmıştı. Dikkatle oturarak başını iki yana ağır ağır salladı. Gloria hemen tavrını değiştirerek kendini affettirmeye çalıştı. «Robbie, öyle demek istemedim. Haydi, beni gezdir.» Ne var ki Robbie’yi kolaylıkla kandıramayacaktı. Robot inatla mavi gökyüzüne bakarak, daha kesin bir tavırla kafasını salladı. «Lütfen, Robbie. Lütfen beni gezdir.» Çocuk pembe kollarıyla robotun boynuna sıkıca sarıldı. Sonra birdenbire ruh hali değiştiği için geriledi. «Gezdirmezsen, ağlarım.» Yüz hatları ağlamaya hazırlık olarak çarpıldı. Katı kalpli Robbie bu kötü ihtimale aldırış bile etmeyip üçüncü defa başını salladı. Gloria o zaman son kozunu oynamak zorunda olduğunu anladı. Öfkeyle, «Gezdirmezsen,» diye bağırdı. «Ben de sana bir daha masal anlatmam. Bir tek masal bile.» Robbie bu ültimatom karşısında hemen, kayıtsız şartsız boyun eğdi. Başını madeni boynu mırıltıya benzer bir ses çıkarıncaya kadar salladı. Küçük kızı dikkatle tutarak geniş ve yassı omuzlarına yerleştirdi. «Sen bir hava motorusun. Büyük, gümüş bir hava motoru. Ellerini yana doğru uzat. Bir hava motoru olacaksan bunu yapmalısın, Robbie.» Bu mantık çürütülemezdi. Robbie’nin kolları hava akımlarını yakalayan kanatlara dönüşüp bir hava motoru şeklini aldı. Gloria robotun kafasını çevirerek sağa doğru eğildi. Robbie de hızla döndü. Gloria, «Bırrrrr,» diye motor sesleri çıkarıyordu. Bunu silahlar izledi. «Buuum! Fışşşş!» Korsanlar peşlerine takılmıştı. Hava motorunun silahları konuşuyor, korsanlarda yağmur gibi dökülüyordu. Kız, «Birini daha vurdum!» diye bağırdı. «İki tane kaldı!» Sonra da ukalaca bir tavırla ekledi. «Daha hızlı gitmeliyiz, arkadaşlar! Cephanemiz tükenmek üzere!» Müthiş bir cesaretle omzunun üzerinden nişan aldı. Robbie şimdi boşlukta son hızla ilerleyen küt burunlu bir uzay teknesiydi. Robot açıklığın diğer yanındaki yüksek otlara doğru koştu. Sonra aniden durdu. Yanakları kızarmış olan çocuk bir çığlık atmıştı. Robot onu yeşil, yumuşak bir halıya benzeyen otların üzerine devirdi. Gloria soluk soluğa kalmış, zorlukla nefes alıyordu. Arada sırada alçak sesle, «Bu çok güzeldi,» diyordu. Robbie küçük kız rahat soluk almaya başlayıncaya kadar bekledi. Sonra da usulca kızın bir buklesini çekiştirdi. Gloria dev ‘dadısını’ hiç de kandırmayan masum bir tavırla, gözlerini iri iri açarak, «Bir şey mi istiyorsun?» diye sordu. Robbie kızın buklesini biraz daha çekiştirdi. «Ah, evet, anladım. Bir masal istiyorsun.» Robbie hızla kafasını salladı. «Hangisini?» Robot tek parmağıyla havada bir yarım daire çizdi. Küçük kız, «Yine mi?» diye itiraz etti. «Kül Kedisini sana belki milyon kere anlattım. Ondan hiç bıkmadın mı? Bu bebeklere göre bir masal.» Robbie havada yine bir yarım daire çizdi. «Eh, pekâlâ.» Gloria, rahatça oturup kafasından masalın ayrıntılarını geçirdi. Kendisi de masala katkıda bulunuyordu. Hem de birkaç biçimde. «Hazır mısın? Eh... bir zamanlar Ella adlı küçük, güzel bir kız yaşarmış. Oldukça kötü kalpli bir üvey annesiyle iki de çok çirkin ve çok hain üvey ablası...» Gloria masalın en heyecanlı noktasına geldiğinde saat gece yarısını çalıyordu. Her şey o eski biçimsiz halini almaya başlamıştı. Gözleri alev alev yanan Robbie kızı heyecanla dinliyordu. Ve sonra masal yarıda kesildi. «Gloria!» Bu uzun süreden beri seslenen bir kadının tizleşmiş sesiydi. Bu sesten endişenin sabırsızlığı yenmeye başladığı anlaşılıyordu. Gloria biraz da hoşnutsuzca, «Annem beni çağırıyor,» dedi. «Beni eve kadar taşımalısın, Robbie.» Robot bu isteğe hemen uydu. İçinden bir ses ona Bayan Weston’un emirlerini çabuk yerine getirmesini söylüyordu. Çocuğun babası pazar günleri dışında pek evde olmuyordu. Evde kaldığı zamanlarda nazik ve anlayışlı bir insan olduğu belliydi. Ne var ki Gloria’nın annesi, Robbie için her zaman bir endişe kaynağıydı. Robot kadına gözükmek bile istemiyordu. Bayan Weston, kızıyla robotu onları gizleyen yüksek otların arasında ayağa kalkar kalkmaz gördü. Beklemek için içeri girdi. Sonra kızına sert sert, «Sesim kısılıncaya kadar bağırdım,» dedi. «Neredeydin?» Gloria titrek bir sesle. «Robbie’yleydim,» diye cevap verdi. «Ona Kül Kedisini anlatıyordum. Yemek zamanının geldiğini unuttum.» «Ne yazık ki Robbie de unutmuş!» Kadın robotu sanki yeni hatırlamış gibi hızla ona doğru döndü. «Gidebilirsin, Robbie! Artık Gloria’nın sana ihtiyacı yok.» Sonra acımasızca ekledi. «Sakın ben çağırıncaya kadar gelme!» Robbie gitmek için döndü ama Gloria bağırarak onu savunmaya kalkınca durakladı. Küçük kız, «Yapma, anne,» dedi. «Onun burada kalmasına izin vermelisin. Kül Kedisi masalı sona ermedi. Ona bu masalı anlatacağıma söz verdim. Masal daha bitmedi.» «Gloria!» «Yemin ediyorum, anneciğim! Robbie hiç sesini çıkarmaz. Onun burada olduğunu bile fark etmezsin. Bir köşede iskemlede oturur, bir tek kelime bile söylemez. Yani hiçbir şey yapmaz! Öyle değil mi, Robbie?» Robot iri kafasını salladı. «Gloria, hemen susmazsan Robbie’yi bir hafta göremezsin!» Küçük kız önüne baktı. «Peki! Ama Kül Kedisi, Robbie’nin en sevdiği masal ve ben onu bitirmedim. O masaldan çok hoşlanıyor.» Robot ağır ağır dışarı çıkarken Gloria da hıçkırmamak için kendini tuttu. George Weston çok rahattı. Pazar günleri öğleden sonra her zaman rahatına bakardı zaten. Nefis, güzel bir yemek. Uzanabileceği yumuşak, eski bir kanepe. Bir gazete. Terlikler. Üzerinden çıkarılmış gömlek. Bu durumda kim rahat etmezdi? İşte bu yüzden adam karısının yanına gelmesinden hiç hoşnut kalmadı. On yıllık evlilikten sonra bile aptalca karısını seviyor onu görmekten her zaman mutlu oluyordu. Ama pazar günü öğle yemeğinden sonraki saatler onun için kutsaldı. Rahat etmek için birkaç saat yalnız kalması gerektiğine inanıyordu. İşte bu yüzden gözlerini Mars gezegenine yapılan Lefebre-Yoshida seferiyle ilgili son haberlere dikti. Uzay gemisi bu kez Ay Üssünden havalanacaktı. Belki bu kez başarıya ulaşabileceklerdi de. Bay Weston karısının farkında değilmiş gibi davrandı. Bayan Weston sabırla iki dakika, ardından iki dakika daha bekledi ve sonunda sessizliği bozdu. «George?» «Hı?» «George, dedim! O gazeteyi bırakıp, bana bakar mısın?» Gazete hışırdayarak yere düştü ve Weston yorgun yorgun karısına baktı. «Ne var, yavrum?» «Ne olduğunu biliyorsun, George! Gloria ve o korkunç makineyle ilgili bu!» «Hangi korkunç makineyle?» «Neden söz ettiğimi anlayamıyormuşsun gibi davranma! Gloria’nın Robbie adını taktığı o robottan söz ediyorum. O yaratık kızı bir an bile yalnız bırakmıyor.» «E, neden bıraksın ki? Robotun Gloria’nın yanından ayrılmaması gerekiyor, üstelik öyle korkunç bir makine de değil. Parayla alınabilecek makinelerin en iyisi. Yıllık kazancımın yarısını ona yatırdım ama buna değer. Aslında yanımda çalışanların çoğundan daha zeki.» Gazeteyi alacak oldu ama karısı ondan daha çabuk davranarak gazeteyi kaptı. «Şimdi beni dinle, George! Kızımın bir makineye teslim edilmesini istemiyorum! Onun çok zeki olması beni ilgilendirmiyor. Nesnenin ruhu olmadığından kimse kafasından geçenleri anlayamıyor. Bir çocuk madeni bir yaratık tarafından korunmak için yaratılmamıştır.» Weston’un kaşları çatıldı. «Buna ne zaman karar verdin? Robot, Gloria’ya bakmaya başlayalı iki yıl oldu. Senin bugüne kadar endişelendiğini de görmedim.» «Başlangıçta bu bir yenilik olduğundan durum farklıydı, üzerimden bir yük kalkmıştı. Ve... ve... o günlerde böyle şeyler modaydı. Ama şimdi... bilmiyorum. Komşular...» «Komşuların bu işle ne ilgileri var? Şimdi buraya bak! Bir robota insan bir dadıdan daha fazla güvenebilirsin. Robbie aslında bir tek amaç için yaratılmış. Küçük bir çocukla arkadaşlık etmek için. Bütün ‘ruh durumu’ bu amaca uygun biçimde ayarlanmış. Sadık sevecen ve şefkatli olmamak elinde değil. O... böyle yapılmış bir makine. Sen insanlar için bu kadarını bile söyleyemezsin.» «Ama bir arıza olabilir. Bir... bir şey...» Bayan Weston, bir robotun içinde neler olduğunu pek bilmiyordu. «Bir vida gevşer ve o korkunç şey birdenbire çıldırır ve... ve...» Kadın cümlesini tamamlayamayacaktı. Ama ne düşündüğü belliydi zaten. Weston istememesine rağmen ürperdi. «Saçma! Çok gülünç bu! Robbie’yi ilk satın aldığımızda seninle uzun uzun Birinci Robot Yasasından söz ettik. Bir robotun bir insana zarar vermesinin imkânsız olduğunu biliyorsun! Birinci Yasayı değiştirecek arızalar olmadan robotun çalışamayacak hale geleceğinin de farkındasın. Matematik açıdan imkânsız bir şey bu. Ayrıca ABD Robottan bir mühendis yılda iki kez buraya gelip, zavallı aleti tepeden tırnağa kadar kontrolden geçiriyor. Senin ya da benim çıldırmamız ne kadar imkânsızsa, Robbie’nin bozulması da o kadar imkânsız. Sonra... onu Gloria’dan nasıl ayıracaksın?» Gazeteyi almak için çabaladı ama karısı onu öfkeyle yan odaya fırlatıverdi. «İşte sorun da bu, George! Gloria başka hiç kimseyle oynamıyor. Arkadaş olması gereken sürüyle erkek ve kız çocuk varken o buna yanaşmıyor bile. Ben kendini zorlamadıkça o çocukların yanına gitmiyor. Küçük bir kız böyle büyümemeli! Gloria’nın normal bir insan olmasını istiyorsun, öyle değil mi? Toplumdaki yerini almasını da?» «Sen gölgelerden korkmaya başlamışsın, Grace. Robbie’nin bir köpek olduğunu düşün. Ben köpeklerine babalarından daha düşkün olan yüzlerce çocuk gördüm.» «Köpek başka, George. O korkunç şeyi başımızdan atmalıyız. Makineyi şirkete geri satabilirsin. Onlara sordum, bu mümkünmüş.» «Sordun mu? Buraya bak, Grace, sapıtmayalım! Gloria biraz daha büyüyünceye kadar robot burada kalacak. Bu konunun bir daha açılmasını da istemiyorum!» Bayan Weston öfkeyle odadan çıktı. İki akşam sonra Bayan Weston kocasını kapıda karşıladı. «Beni dinlemelisin, George. Köydekiler öfkeli.» Weston, «Neden?» diye sorarak yıkanma-odasına girdi. Su şıkırtıları yüzünden kadın cevap verememişti. Bayan Weston bekledi. «Robbie yüzünden.» Adam elinde havluyla dışarı çıktığında yüzü öfkesinden kızarmıştı. «Sen neden söz ediyorsun?» «Bu gitgide arttı, artacakta. Aldırmamaya çalıştım ama artık bundan vazgeçtim. Köydekilerin çoğu Robbie’nin tehlikeli olduğuna inanıyor. Çocukların akşamları bizim eve yaklaşmalarına izin verilmiyor.» «Biz çocuğumuzu o makineye teslim ediyoruz.» «İnsanlar bu konuda mantıklı davranamıyorlar.» «Öyleyse canları cehenneme!» «Böyle söylemekle problem çözülemez. Ben her gün çarşıya çıkmak zorundayım. Köydekileri her gün karşılaşıyorum. Robot konusunda son günlerde kentlerde durum daha da kötü. New York’ta yeni yayınlanan bir kararnameyle robotların gurupla şafak arasındaki sürede sokaklarda dolaşmaları yasaklandı.» «Pekâlâ. Ama evde bir robotumuz olmasını engelleyemezler... Grace, bu da senin kampanyalarından biri. Bunun farkındayım. Ama hiçbir şeyin yararı olmayacak. Cevabım hâlâ hayır! Robbie evde kalacak!» Ama adam yine de karısını seviyordu. İşin kötüsü kadın da bunun farkındaydı. Sonuçta George Weston yalnızca bir erkekti. Zavallı. Karısı daha hantal ama dürüst cinsin sonunda korktuğunu bildiği her yola başvuruyordu. Adam ondan sonraki hafta belki on defa, «Robbie evde kalacak!» diye bağırdı. «Kararım kesin!» Ama her seferinde sesi daha hafif çıktı. Bunu izleyen inilti daha da acı dolu olarak yükseldi. Sonunda o gün geldi ve Weston suçlu suçlu kızına yaklaşarak onu köydeki güzel bir ‘visivox,’ gösterisine götüreceğini söyledi. Gloria mutlulukla ellerini çırptı. «Robbie de gelebilir mi?» «Hayır, hayatım.» Adam sesinin tonunu farkederek yüzünü buruşturdu. «Robotların ‘visivox’ salonlarına girmelerine izin vermiyorlar. Ama sen eve döndüğün zaman Robbie’ye her şeyi anlatırsın.» Bu son sözleri söylerken kekelemeye başlayarak, kafasını çevirdi. Gloria köyden dönerken çok heyecanlıydı. Gösteri gerçekten nefes kesiciydi. Küçük kız, babası jet-arabayı garaja sokuncaya kadar bekledi. «Gösteriyi Robbie’ye anlatmak için sabırsızlanıyorum, babacığım! O programa bayılır. Özellikle Francis Fran’ın usul usul gerilerken Leopar adama çarpmasına ve sonra da kaçmak zorunda kalmasına!» Bir kahkaha attı. «Ayda gerçekten Leopar-adamlar var mı, baba?» Weston dalgın dalgın, «Herhalde yok,» dedi. «Bu yalnızca komik bir hayal.» Arabayla manevra yapmayı daha fazla sürdüremeyeceğinden olacaklara katlanmak zorundaydı. Gloria çim alanda koştu. «Robbie! Robbie!» Sonra güzel bir İskoç çoban köpeği yavrusunu verandada görerek durakladı. Köpek ciddi kahverengi gözleriyle kıza bakıp kuyruğunu salladı.. «Ah, ne güzel köpek!» Gloria basamakları çıkarak köpeğe dikkatle yaklaştı ve yavruyu okşadı. «Benim mi, babacığım?» Annesi de onlara katıldı. «Evet, Gloria. Ne güzel değil mi? Tüylü, yumuşacık ve çok uysal. Küçük kızları da çok seviyor.» «Oyun oynayabilir mi?» «Tabii. Birçok oyun biliyor o. Görmek ister misin?» «Hemen. Ama Robbie’nin de onları görmesini istiyorum. Robbie!» Kız kararsızca duraklayarak kaşlarını çattı. «Ah, özellikle odasından çıkmıyor. Onu ‘visivox’a götürmediğim için darıldı sanırım. Ona durumu açıklamalısın, baba. Belki bana inanmaz, ama senin her zaman doğruyu söylediğini bilir.» Weston’un dudakları iyice gerildi. Karısına baktı ama kadın gözlerini ondan kaçırdı. Gloria hızla dönerek, bodrum merdiveninden aceleyle indi. Bir yandan da, «Robbie!» diye bağırıyordu. «Gel de bak! Annemle babam bana ne almışlar gör! Bana bir köpek getirmişler, Robbie!» Bir dakika sonra döndüğünde çok korkmuş olduğu belliydi. «Anne, Robbie odasında yok! Nerede o?» Ona cevap veren olmadı. George Weston öksürdü ve aniden gökyüzünde kayan bulutla ilgilenmeye başladı. Gloria ağlamaklı titrek bir sesle, «Anne, Robbie nerede?» diye sordu. Bayan Weston bir koltuğa oturarak kızını şefkatle kendine çekti. «Üzülme, Gloria. Robbie gitti sanırım.» «Gitti mi? Nereye? Robbie nereye gitti, anne?» «Bunu hiç kimse bilmiyor, hayatım. Yürüyüp gitti işte. Onu aradık, aradık, aradık... ama bulamadık.» «Yani Robbie bir daha gelmeyecek mi?» Küçük kızın gözleri dehşetle yusyuvarlak olmuştu. «Belki onu yakında buluruz. Biz Robbie’yi aramayı sürdürürken sen de o arada yeni köpekçikle oynarsın. Şuna bak! Adı Şişem ve o...» Ne çare ki Gloria’nın yanaklarından yaşlar akmaya başlamıştı bile. «O pis köpeği istemiyorum! Robbie’yi istiyorum ben!. Bana Robbie’yi bulmalısın!» Duyguları sözlerle anlatılamayacak kadar yoğunlaştı ve kız tiz bir sesle inlemeye başladı. Bayan Weston kocasına yardım beklediğini açıklarcasına baktı. Oysa ayaklarını yere sürüp meraklı bakışlarını gökyüzünden ayırmadı. Bu yüzden Gloria’yı teselli görevi Grace’e düştü. «Neden ağlıyorsun, yavrum? Robbie yalnızca bir makineydi. Eski, pis bir makine! O canlı değildi ki!» Gloria olanca sesiyle, «O makine değildi!» diye bağırdı. «O da tıpkı senin ve benim gibiydi ve benim arkadaşımdı! Onu geri istiyorum! Ah, anneciğim, Robbie’yi geri istiyorum!» Annesi yenilgiyle inleyerek, Gloria’yı acısıyla baş başa bıraktı. Kocasına, «Bırakalım ağlasın,» dedi. «Çocukların acısı fazla sürmez. Gloria birkaç gün sonra o korkunç robotun varlığını bile unutacak.» Ne var ki zaman Bayan Weston’un fazla iyimser olduğunu kanıtladı. Evet, Gloria ağlamıyordu ama gülmüyordu da. Günler geçerken daha sessizleşip dalgınlaşıyordu. Sonunda kızının pasif mutsuzluğu Bayan Weston’u aşındırmaya başladı. Ancak kocasına yenildiğini açıklayamayacağını bildiği için boyun eğmedi. Sonra bir akşam öfkeyle oturma odasına girerek koltuğa yerleşti. Kollarını kavuşturdu. Yüzündeki ifadeden iyice kızmış olduğu anlaşılıyordu. Kocası gazetenin üzerinden başını uzatarak ona baktı. «Yine ne var, Grace?» «Şu çocuk, George! Köpeği bugün geri göndermek zorunda kaldım. Gloria onu görmeye bile dayanamıyordu. O kız yüzünden neredeyse sinir krizi geçireceğim.» Weston gazeteyi bırakırken gözlerinde umut dolu bir ışıltı belirdi. «Belki... belki Robbie’yi geri almamız daha doğru olur, Grace. Bunu yapabiliriz. Ben hemen...» Kadın öfkeyle, «Hayır!» dedi. «Bunu duymak bile istemiyorum! O kadar kolay boyun eğmeyeceğiz. Çocuğum bir robot tarafından büyütülmeyecek! Gloria’ya onu unutturmak yıllarımızı alsa bile bunu başaracağım.» Weston hayal kırıklığıyla tekrar gazetesini aldı. «Bu iş bir yıl daha sürerse saçlarım zamanından önce ağaracak.» Karısı buz gibi bir sesle, «Sen de insana çok yardım ediyorsun, George,» dedi. «Gloria’ya gereken çevre değişikliği. Burada Robbie’yi unutamaz tabii. Her ağaç, her kaya ona makineyi hatırlatırken nasıl unutabilir? Açıkçası bundan daha gülünç bir durum olamaz. Çocuk robot gitti diye sararıp soluyor.» «Konuyu değiştirme. Çevre değişikliğinden neyi kastettin? «Gloria’yı New York’a götüreceğiz.» «Kente ha? Hem de Ağustosta! Sen New York’un Ağustosta ne biçim olduğunu biliyor musun? Kente dayanılamaz!» «Ama milyonlarca insan dayanıyor.» «Çünkü gidebilecekleri böylesi bir yer yok. New York’ta kalmak zorunda olmasalardı, kaçarlardı.» «Eh, biz de oraya gitmek zorundayız. Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz hemen yola çıkacağız. Gloria kentte birçok ilginç şey ve arkadaş bulacak. Eski keyfi yerine gelip, sonunda o makineyi unutacak.» Adam, «Ah, Tanrım...» diye inledi. «O kızgın kaldırımlar.» Karısı kesin bir tavırla, «Gitmek zorundayız,» dedi. «Gloria son ay da üç kilo verdi ve küçük kızımın sağlığı senin rahatından daha önemli.» Adam, «Zavallı küçük kızının sağlığını onun sevgili robotunu göndermeden önce düşünseydin,» diye mırıldandı. Ama çok hafif bir sesle. Gloria kente gidileceğini öğrendiğinde durumu biraz düzeldi. Bu yolculuktan pek söz etmiyordu ama konu açıldığı zaman da hemen heyecanla konuşmaya başlıyordu. Küçük kız gülümsüyor iştahı da yerine geliyordu. Bayan Weston çok sevinçliydi. Zaferini kuşkucu kocasının yüzüne çarpmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. «Görüyorsun ya, George! Küçük bir melek gibi eşyaların toplanmasına, bavullara yerleştirilmesine yardım ediyor. Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi gevezelik edip duruyor. Sana dediğim gibi... ilgisini çekecek başka şeyler bulmamız gerekiyordu.» Kocası o zaman kuşkuyla mırıldanıyordu. «Hım... Öyle olduğunu umarım.» Toplanma işi çabucak yapılıp kentteki evleri hazırlandı. Köydeki villaya bakmaları için bir çift tutuldu. Yolculuk günü geldiği zaman Gloria hemen hemen eski halini bulmuştu. Artık Robbie’den hiç söz etmiyordu. Aile neşe içinde bir taksi-ciroya bindi. Bay Weston kendi özel ‘ciro’sunu tercih edecekti ama iki kişilik olduğu için taşıtta bavullara yer yoktu. Weston’lar alana giderek bekleyen hava gemisine bindiler. Bayan Weston, «Gel, Gloria,» diye seslendi. «Sana pencerenin önünde yer tuttum. Böylece manzarayı seyredersin.» Küçük kız neşeyle koşup burnunu kalın cama dayayarak ilgiyle dışarı bakmaya başladı. Motor homurdanırken bu ilgisi daha da arttı. Kız yeryüzü sanki aniden aşağıya doğru yuvarlandığı ve ağırlığı da iki katına çıktığında korkmayacak kadar küçüktü. Ama olanlara ilgi duyacak kadar da büyük sayılırdı. Gloria yer küçük, yamalı bir örtüye benzeyene kadar bekleyip sonra da burnunu camdan çekerek annesine döndü. «Kente çabuk mu erişeceğiz, anneciğim?» diye sorarak uyuşan burnunu ovuşturdu. Camda solukları yüzünden beliren buharın ağır ağır kaybolmasını merakla seyretti. «Yarım saat sonra hayatım.» Kadın bir an durduktan sonra hafif bir endişeyle ekledi. «Kente gideceğimiz için sevinmiyor musun? Kentte çok mutlu olacaksın. Sürüyle bina, insanlar, görülecek çeşitli şeyler... Seninle her gün ‘visivox’a gideceğiz. Sirke, plaja...» Gloria kayıtsızca, «Evet, anne,» dedi. Hava gemisi aynı anda bulutların üzerinden geçerken onların aşağıda kalmaları küçük kızın hemen ilgisini çekti. Sonra yine çevrelerini o mavilik sardı. Gloria bir sırrı biliyormuş gibi esrarlı bir tavırla tekrar annesine döndü. «Ben kente neden gittiğimizi biliyorum, anneciğim.» «Öyle mi?» Bayan Weston şaşırmıştı. «Neden, hayatım?» «Bana söylemediniz, çünkü sürpriz yapmak istiyordunuz. Ama ben her şeyi biliyorum.» Kız bu kurnazlığına karşı duyduğu hayranlık yüzünden sustu. Sonra neşeyle güldü. «New York’a Robbie’yi bulmak için gidiyoruz. Öyle değil mi? Dedektifler onu arayacaklar!» George Weston tam o sırada su içiyordu. Bu sözler onu kötü etkilediği için boğulur gibi ses çıkardı. Suları etrafa püskürtüp öksürmeye başladı. Kriz sona erdiği zaman elbisesi ıslanmış, suratı kızarmıştı. Çok da öfkeliydi. Bayan Weston tavırlarını bozmadı. Ama Gloria sorusunu daha kaygılı bir tavırla tekrarladığında kadının tepesi attı. Sert sert, «Belki,» dedi. «Şimdi otur ve kımıldama!» New York kenti 2098 yılında turist açısından her zamankinden ilginç şeylerle doluydu. Gloria’nın annesiyle babası bunu farkettikleri için durumdan mümkün olduğu kadar yararlanmaya çalıştılar. George Weston karısının emri üzerine işini bir ay için yardımcılarına bırakmıştı. Böylece zamanını kendi deyimiyle ‘Gloria’yı mahvoluncaya kadar sefahate sürüklemeye’ verecekti. Weston her şeyde olduğu gibi bu işi ve ustalıkla, ciddiyetle ve düzenli bir şekilde yaptı. Daha bir ay dolmadan New York’ta yapılabilecek her şey yerine getirilmişti. Gloria’yı yedi yüz elli metre yüksekliğindeki Roosevelt binasının tepesine çıkardılar. Buradan uzaklardaki Long Island’ın kırları ve New Jersey düzlüğü bile gözüküyordu. Hayvanat bahçesine gittiklerinde Gloria tatlı bir korkuyla ‘gerçek aslanlar’ı seyretti. Ama bakıcıların kızın sandığı gibi aslanlara insanları değil de çiğ etleri atmaları onu biraz hayal kırıklığına uğrattı. Sonra kız, «Beni balinanın olduğu yere götürün,» diye konuştu. Weston’lar kızlarını müzelere, parklara, plajlara ve ünlü Akvaryuma götürdüler. Çılgın bin dokuz yüz yirmilerde kullanılanlara benzeyen buharlı bir tekneyle Hudson nehrinin yarısına kadar gittiler. Gloria bir gösteri yolculuğuna katılarak stratosfere kadar yükseldi. Burada gökyüzü koyu mor, yıldızlar da ışıl ışıldı. Aşağıdaki sisli Dünya koskocaman bir topa benziyordu. Gloria’yı bölmeleri camlı bir denizaltına bindirerek Long Island’daki halicin dibine indirdiler. Bu dalgalı, yemyeşil dünyada tuhaf deniz yaratıkları kıza yaklaşıp baktıktan sonra hızla uzaklaştılar. Bayan Weston kızını masal dünyalarını anımsatan mağazalara götürdü. Kısacası, bir aylık süre sona ererken Weston’lar Gloria’ya artık gitmiş olan Robbie’yi tümüyle unutturmak için mümkün olan her şeyi yaptıklarına karar verdiler. Ama başarılı olup olmadıklarından pek emin değillerdi. Aslında Gloria’yı nereye götürürlerse götürsünler küçük kız rastladıkları robotlara büyük bir dikkat ve ilgiyle bakıyordu. Karşısındaki gösteri ne kadar heyecan verici olursa olsun, gözünün ucuyla maden bir cismin hareket ettiğini görür görmez hemen o yana dönüyordu. Bayan Weston, Gloria’yı robotlardan uzak tutmak için elinden geleni yapıyordu. Ne çare ki olay Bilim ve Endüstri Müzesinde kriz noktasına erişti. Müze özel bir ‘Çocuk Programı’ hazırlandığını ilan etmişti. Burada bilimsel sihirbazlıklar çocukların anlayabilecekleri biçimde anlatılacaktı. Tabii Weston’lar, «Gloria’yı müzeye mutlaka götürmeliyiz,» diye karar verdiler. Weston’lar müzede güçlü bir elektro-mıknatısın yaptıklarını izlerken Bayan Weston aniden Gloria’nın artık yanında olmadığını farketti. İlk anda paniğe kapıldılar ama sonra sakin bir kararlılıkla ve üç görevlinin de yardımıyla kızı aramaya başladılar. Ama Gloria ortalıkta gelişigüzel dolaşacak bir çocuk değildi. Yaşına göre azimli ve kararlı bir kızdı. Bu açıdan annesine benziyordu. Üçüncü katta gördüğü dev bir panonun üzerinde, ‘KONUŞAN ROBOT - Bu taraftan,’ yazılıydı. Kız yazıyı okumuş ve annesiyle babasının kendisini oraya götürmek niyetinde olmadıklarını anlamıştı. Bu yüzden fırsat kollamış ve annesiyle babası gösteriye daldıkları sırada yavaşça kadının elini bırakıp okla gösterilen yöne doğru gitmişti. Konuşan Robot, büyük ilgi uyandırmasına rağmen pratik olmayan bir makineydi. Yalnızca reklam açısından bir değeri vardı. Her saat başı, yanlarında görevliler bulunan bir grup, robotun önünde duruyor ve makine adamı yöneten robotik mühendisine dikkatle, fısıltıyla sorular soruyordu. Mühendis bu sorulardan robotun devrelerine uygun olanlarını seçiyor ve onları makineye veriyordu. Aslında sıkıcı bir gösteriydi bu. On dördün karesinin yüz doksan altı, ozondaki ısının otuz dokuz, hava basıncının 30.02, sodyumun atom ağırlığının 23 olduğunu bilmek iyi bir şeydi belki. Ama bunları öğrenmek için robota gerek yoktu, özellikle yirmi beş metrekarelik bir yeri kaplayıp hiç kımıldayamayan, hantal, teller ve bobinlerden oluşan bir robota. Çok az kimse ikinci kez robotu görmeye geliyordu. Ama yeniyetme bir kız bankta oturmuş, robota üçüncü defa soru sormak için sıra bekliyordu. Gloria’ya odaya girdiğinde içeride ondan başka kimse yoktu. Gloria kıza bakmadı. O anda başka biri çocuk için önem taşımıyordu. Bütün dikkatini karşısındaki tekerlekli dev makineye vermişti. Gloria üzüntüyle durakladı. Bu, o zamana kadar gördüğü robotlara hiç benzemiyordu. Gloria kuşkuyla ince sesini yükseltti. «Bay Robot, efendim... siz Konuşan Robot musunuz?» Pek emin değildi ama konuşabilen bir robota mümkün olduğu kadar saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyordu. Odadaki yeniyetme kızın pek güzel olmayan, ince yüzünde düşünceli bir anlam belirdi. Kız küçük bir not defteri çıkarak stenoyla bir şeyler yazmaya başladı. Robotun içindeki yağlı dişliler gıcırdayarak döndü. Sonra makineden ifadesiz, metalik bir ses yükseldi. «Ben... Konuşan... Robotum.» Gloria üzüntüyle makineye baktı. Gerçekten konuşuyordu ama sesi içinde bir yerden geliyordu. Zaten yüzü yoktu bu robotun. Kız, «Bana yardım edebilir misiniz, Bay Robot, efendim?» dedi. Konuşan Robot soruları cevaplayacak biçimde yapılmış ve o zamana dek makineye cevaplayabileceği sorular sorulmuştu. Bu yüzden kendinden emindi. «Size... yardım... edebilirim.» «Teşekkür ederim, Bay Robot, efendim. Robbie’yi gördünüz mü?» «Robbie... kim?» «O bir robot, Bay Robot, efendim.» Gloria ayaklarının ucunda yükseldi. «Boyu şu kadar, Bay Robot, efendim. Biraz daha uzun. Çok iyi biri ve kafası da var. Yani sizin başınız yok ama onun var, Bay Robot, efendim.» Konuşan Robot bir şey anlayamamıştı. «Bir... robot mu?» «Evet, efendim. Sizin gibi bir robot ama o konuşamıyor. Ve... tıpkı insana benziyor.» «Benim... gibi... bir... robot... mu?» «Evet, Bay Robot, efendim.» Konuşan Robot bu sözlere karşılık garip bir takırtı ve anlaşılmaz sesler çıkardı. Belirli bir cisim değil de genel bir grubun bir üyesi olduğunu anlamak onu sarsmıştı. Sadakatle bu kavramı anlamaya çalışırken altı bobinini birden yakıp alarm işaretleri vermeye başladı. Yeniyetme kız o sırada dışarı çıktı. Fizik dersi için hazırlayacağı ödev konusunda yeteri kadar bilgi edinmişti. Ödevin konusu «Robotik Biliminin Pratik Yanları»ydı. Bu Susan Calvin’in aynı konuda hazırlayacağı tezlerden ilkiydi. Gloria sabırsızlandığını belli etmeden makinenin cevap vermesini bekledi. Ama arkasından biri, «İşte orada!» diye bağırdı. Küçük kız annesinin sesini tanımıştı. Bayan Weston, «Burada ne işin var, seni yaramaz!» diye bağırdı. Kaygısının yerini öfke almıştı. «Annenle babanın ödünü patlattığından haberin var mı? Neden kaçtın?» Aynı anda robotik mühendisi içeri daldı. Adam neredeyse saçlarını yolacaktı. Makinenin çevresine doluşmaya başlayan meraklılara robotu kimin karıştırdığını sordu. «İçinizden biri levhadaki yazıları okuyamıyor mu? Buraya yanında görevli olmayan kimse giremez!» Gloria o gürültü arasında sesini üzüntüyle yükseltti. «Ben yalnızca Konuşan Robotu görmeye geldim, anne. Onun Robbie’nin nerede olduğunu bilebileceğini düşündüm. Çünkü ikisi de robot.» Sonra birdenbire sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. «Robbie’yi bulmalıyım, anne! Onu bulmam gerekiyor!» Bayan Weston bağırmamak için kendini zor tutarak, «Ah, Tanrım...» dedi. «Haydi, eve gidelim, George. Artık dayanamayacağım!» George Weston o akşam evden ayrıldı ve ancak birkaç saat sonra döndü. Ertesi sabah da hayatından memnun bir tavırla karısına yaklaştı. «Bir fikrim var, Grace.» Kadın sıkıntıyla, «Neymiş o, George?» dedi. «Bu Gloria’yla ilgili.» «O robotu tekrar almamızı önermeyeceksin ya?» «Hayır. Ne münasebet!» «Öyleyse söyle. Bir de seni dinleyeyim. Yaptıklarımın hiçbirinin bir yararı olmadı.» «Pekâlâ. Bak ben ne düşündüm. Bütün sorun Gloria’nın Robbie’yi bir makine değil de bir insan gibi düşünmesinden kaynaklanıyor. Böylelikle robotu unutamıyor tabii. Şimdi... Robbie’nin elektrikle çalışan, çelik, bakır levhalar ve tellerden oluşan bir makine olduğunu ona gösterirsek özlemi ne kadar sürer dersin? Bunu psikolojik bir saldırı sayabiliriz.» «Bu işi nasıl başaracaksın?» «Basit. Dün akşam nereye gittiğimi sanıyorsun? ABD Robot ve Makine Adamlar Şirketinden Robertson’u yarın bize her yeri gezdirmesi için ikna ettim. Üçümüz oraya gideceğiz. Gezi sona erdiğinde Gloria’da robotun canlı bir yaratık olmadığını iyice öğrenmiş olacak.» Bayan Weston’un gözleri yavaşça irileşti. Gözlerinde hayranlığa benzeyen bir ışıltı belirdi. «Ah, George, harika bir düşünce bu.» Adam göğsünü şişirdi. «Ben her zaman harika şeyler düşünürüm.» Bay Struthers işine düşkün bir Genel Müdürdü. Biraz da geveze biriydi. O yüzden dolaşma sırasında her şeyi açıkladı, belki çok daha fazlasını. Ancak Bayan Weston sıkılmadı. Hatta adamı birkaç defa durdurarak ondan her şeyi Gloria’nın anlayabileceği basit bir dille açıklamasını bile istedi. Bay Struthers bu beğeni karşısında daha fazla konuşmaya başladı. George Weston ise gitgide sabırsızlanıyordu. Bir ara adamın foto-elektrik hücreleriyle ilgili konferansını yarıda kesti. «Affedersiniz, Struthers, fabrikada yalnızca robotların çalıştığı bir bölüm yok mu?» «Efendim? Ah, evet! Evet, tabii!» Genel Müdür, Bayan Weston’a gülümsedi. «Bu bir bakıma bir kısır döngü sayılabilir. Robotlar başka robotları üretiyorlar. Tabii biz bu yöntemi her yerde uygulamıyoruz çünkü sendikalar böyle bir şeye izin vermezler. Ancak bilimsel bir deney için robotların yeni birkaç makine adam yapmalarını sağlıyoruz. Anlayacağınız...» Kelebek gözlüğünü tartışmaya hazırlanıyormuş gibi avcuna vurdu... «Sendikalar bir şeyi anlayamıyorlar. Ben bunu genellikle sendika hareketlerini büyük anlayışla karşılayan biri olarak söylüyorum. Aslında robot kullanılması bazı insanların işten çıkarılmalarına yol açmakla beraber sonunda...» Weston, «Evet, Struthers,» dedi. «Sözünü ettiğiniz o bölüm. Orayı görebilir miyiz? Çok ilginç olacağından eminim.» «Evet! Evet, tabii!» Struthers gözlüğünü takarak sıkıntıyla hafifçe öksürdü. «Lütfen beni izleyin.» Üç Weston’u bir koridordan geçirerek merdivenden indirirken pek konuşmadı. Sonra onları madeni gürültüler yankılanan büyük, iyi aydınlatılmış bir odaya soktu ve yine çenesi düştü. Gururla, «İşte,» dedi. «Yalnız robotlar! Beş insan onları kontrol ediyor ve onlar aslında bu odada bile kalmıyorlar. Beş yıllık sürede, yani bu projeyi uygulamaya koyduğumuzdan beri bir tek kaza bile olmadı. Tabii burada üretilen robotlar basit makineler ama...» Gloria için Genel Müdürün sesi çoktan yatıştırıcı bir mırıltı halini almıştı. Küçük kız bütün bu dolaşmanın anlamsız ve sıkıcı olduğunu düşünüyordu. Ne var ki çevrede pek çok robot vardı. Ancak hiçbiri Robbie’ye benzemiyordu. Kız makine adamları aşağılarcasına süzüyordu. Gloria bu odada hiç insan olmadığını farketti. Sonra gözleri odanın ortalarındaki yuvarlak masaya ilişti. Burada beş altı robot çalışıyordu. Küçük kızın gözleri şaşkınlıkla irileşti. Emin değildi ama robotlardan biri... Robbie’ye benziyordu. Benziyordu... Evet, Robbie’ydi bu! «Robbie!» Gloria’nın tiz çığlığı havayı yardı. Masanın başındaki robotlardan biri şaşalayarak elindeki aleti düşürdü. Gloria sevincinden çıldırdı adeta. Annesi ya da babası daha onu durduramadan parmaklığın arasından geçti ve bir metre kadar aşağıda kalan odaya atladı. Robbie’ye doğru koşmaya başladı. Elini sallıyor, saçları uçuşuyordu. Üç büyük, dehşetle donmuş kalmışlardı. Küçük kızın heyecanı sırasında farketmediği bir şeye bakıyorlardı. Dev gibi hantal bir makine raylarının üzerinde dosdoğru Gloria’ya doğru gidiyordu. Weston bir saniyeden daha kısa bir sürede kendine geldi. Ama bu süre bile çok önemliydi. Çünkü artık kızına yetişmesi imkânsızdı. Adam çılgıncasına parmaklığın üzerinden atladı ama hiç umut yoktu. Bay Struthers kontrolörlere makineyi durdurmaları için deli gibi işaret etti. Ama onlar da insandı ve bu işi yapmaları zaman alacaktı. Yalnız Robbie hemen dikkatle harekete geçti. İleri doğru atılarak maden bacaklarıyla küçük hanımına doğru koştu. Her şey çok çabuk olup bitti. Robbie hiç yavaşlamadan tek eliyle Gloria’yı kaptığı sırada küçük kızın soluğu kesilmişti. Ne olduğunu pek kavrayamayan Weston, Robbie’nin önünden hızla geçtiğini ve sonra da şaşkınlıkla durakladığını görmekten çok hissetti. Dev makine Robbie’den yarım saniye sonra Gloria’nın biraz önce durduğu noktadan geçip üç metre kadar ilerledi ve sonra gıcırdayarak durdu. Gloria soluk alıp annesiyle babasının ona telaşla sarılmalarına izin verdi. Sonra heyecanla Robbie’ye döndü. Ona göre kötü bir şey olmamış yalnızca arkadaşını bulmuştu. Ama Bayan Weston’un yüzündeki sevinç ifadesinin yerini kara bir kuşku almıştı. Kocasına döndü. Saçı başı karışmış, gururlu tavırları kaybolmuştu ama yine de korkulacak durumdaydı. «Bunu sen ayarladın, öyle değil mi?» George Weston mendiliyle alnındaki terleri silerken elleri titriyordu. Zorlukla, hafifçe gülümseyebildi. Bayan Weston konuşmasını sürdürdü. «Robbie, mühendislik ya da üretim işleri için yapılmamıştı. Buradakilere hiçbir yararı olmazdı. Robbie’yi, Gloria’nın onu bulması için buraya getirttin. Öyle değil mi?» Weston, «Evet, öyle,» dedi. «Ama bu karşılaşmalarının böyle tehlikeli olacağını bilebilir miydim, Grace? Robbie, Gloria’nın hayatını kurtardı. Bunu sen de biliyorsun. Robbie’yi, tekrar uzaklaştıramazsın.» Grace Weston düşünürken Gloria’yla Robbie’ye doğru dönerek bir an dalgın dalgın baktı. Gloria robotun boynuna sıkıca sarılmıştı. Madeni adamın yerinde bir insan olsaydı herhalde boğulurdu. Kız delicesine bir şeyler anlatıyordu. Robbie ise beş santim çapındaki bir çelik çubuğu kolaylıkla büküverecek güçte olan madeni kollarını şefkat ve sevgiyle küçük kıza dolamıştı. Gözleri koyu kırmızı bir ışıkla parlıyordu. Bayan Weston sonunda, «Eh,» dedi. «Robbie paslanıncaya kadar bizde kalabilir sanırım...» *** Susan Calvin omzunu silkti. «Tabii Robbie paslanmadı. Bu olay 2098’de oldu. 2102 yılına kadar hareket eden ve konuşabilen robotu ürettik. Bu yüzden konuşamayan robotların çağı sona ermiş oldu. Bu konuşan makineler robot düşmanlarını iyice çileden çıkardı. Dünya devletlerinden çoğu 2103’le 2107 arasında robotların yeryüzünde bilimsel araştırma dışında başka alanlarda kullanılmalarını yasakladı. «Yani Gloria sonunda Robbie’den vazgeçmek zorunda kaldı.» «Korkarım öyle. Ama artık on beş yaşındaydı. Robbie’den ayrılmak ona sekiz yaşındakinden daha kolay geldi sanırım. Ancak insanların bu davranışları budalaca ve gereksiz bir şeydi. 2107’de ABD Robota katıldığım sırada şirketin durumu mali bakımdan çok kötüydü. Başlangıçta işimin birkaç ay sonra sona ereceğini düşündüm. Ama sonra biz dünya-dışı pazarı oluşturduk.» «Ve böylece işler yoluna girdi.» «Pek değil. Önce elimizdeki modelleri şartlara uydurmaya çalışarak işe başladık. Örneğin konuşan o ilk robotlar. Üç buçuk metre boyunda, hantal, pek işe yaramayan şeylerdi. Onları Merkür’e, oradaki maden istasyonunu kurmaları için yolladık. Ama bu iş başarılı olamadı.» Hayretle başımı kaldırdım. «Öyle mi? Ama Merkür madenleri bugün milyar dolarlık bir iş.» «Bugün öyle. İkinci girişim başarılı oldu. Eğer olayı öğrenmek istiyorsanız, Gregory Powell’le konuşmalısınız, delikanlı. O ve Michael Donovan başlangıçta en zor işlerimizle ilgilendiler. Donovan’dan yıllardan beri haber alamadım. Ama Powell burada, New York’ta oturuyor. Artık o bir büyükbaba. Açıkçası bu fikre alışmakta zorluk çekiyorum. Onu genç bir adam olarak düşünüyorum hep. Tabii ben de gençtim o zaman.» Onun konuşmasını sürdürmesini istiyordum. «Bana olayın ana hatlarını anlatırsanız ayrıntıları daha sonra Bay Powell’den öğrenirim, Dr. Calvin.» Gerçekten de sonradan öyle yaptım. Yaşlı kadın zayıf ellerini masaya dayayarak onlara baktı. «Bilgim olan biriki olay var...» «Merkür’le başlayın,» diye önerdim. «Pekâlâ. Galiba İkinci Merkür Seferi 2115 yılında başladı. Gezegende araştırma yapılacaktı. Çalışmaları ABD Robot ve Güneş Sistemi Madenleri Şirketi finanse ediyordu. Grupta henüz deney devresinde olan yeni tip bir robot, Gregory Powell ve Michael Donovan vardı...»
Yorumlar
Yorum Gönder